Reklamcılıkta insan dokunuşu, markaların "Ben bir robot değilim, gerçekten seni önemsiyorum!" deme biçimidir. Bu yaklaşım, teknolojinin ışık hızında ilerlediği bir dünyada, insanların hâlâ duyguları olduğunu ve duygusal bağlantının vazgeçilmez olduğunu hatırlatır. Yani, "Sana bir şey satmaya çalışıyorum ama en azından bunu sempatik bir şekilde yapacağım" demektir.
İnsan Dokunuşu: Robotların Aşamadığı Okyanus
Chatbot'lar ne kadar zeki olursa olsun, "Bu konu benim için çok önemliydi" diyen bir müşteriye "Hmm, üzüldüm" diyemezler. İnsan dokunuşu, burada devreye girip "Ah, seni çok iyi anlıyorum!" demenin gücünü kullanır. İnsan dokunuşu, müşteriye "Sen bir rakam değilsin, sen bir yıldızsın" mesajını verir. Müşteri hizmetleri temsilcisi adeta "Sizi VIP listemize ekliyorum, yani liste dediğim bir tek siz varsınız" havası yaratır.
İnsan dokunuşunu bir hikâye anlatımı gibi düşünebiliriz. Mesela bir deterjan markasının sadece lekeleri çıkardığını anlatması sıkıcıdır. Ama o deterjanın "Çocukların çimenlerde yuvarlanmasını sağlayan kahraman" olduğunu söylemesi, duygulara dokunur. Ve tabii ki o çimenlerde yuvarlanırken annelerin çığlıklarını da unutmayalım! ????
Teknolojiyle İnsanlık Arasında Köprü Kurmak
Bir markanın yapay zekâ kullanıp insan dokunuşunu sürdürmesi, "Hem teknolojik hem insancıl olmak" gibi iki zıt kutbu birleştirmektir. Düşünün, yapay zekâ size "Bu ürünü yüzde 70 indirimle alabilirsiniz" der ama bir insan size "O indirimi yakaladığınız için çok şanslısınız!" diye göz kırpar. İşte fark! Sonuç olarak, reklamcılıkta insan dokunuşu, markaların "Ben sadece bir algoritma değilim, seni gerçekten seviyorum!" demesidir. Hem teknolojiden faydalanmak hem de müşteriyi gülümsetmek isteyen markalar için vazgeçilmez bir silahtır.